Cumartesi, Kasım 23, 2024

Yeşil Kentler İklim Değişikliğine Çözüm Olabilir Mi?

Ege’nin, ormanlar ve zeytin ağaçları ile çevrelenmiş küçük bir köyünü kendisine merkez olarak seçmiş bir çevre örgütünü merak edip, bir grup arkadaşla görmeye gitmiştik. İki katlı, geniş ve tarihi bir köy evinin altını okul gibi düzenlemişler, burada çeşitli eğitim ve atölyeler gerçekleştiriyorlardı. Atölyeler aklımda kaldığı kadarıyla “Temiz, yenilenebilir enerji”, “atık yönetimi ve çöpleri değerlendirme”, “Yeşil evler”, “yağmur hasadı”, “ilaçsız tarım” gibi konuları içeriyordu. Köyde kalan çevre örgütünün üyeleri aynı zamanda çeşitli işleri kolektif olarak yapıyor, üretiyor, paylaşıyor, artanı satıp diğer giderleri için kullanıyorlardı.

Bu küçük eko köyün fikir babası ve kurucusu olan kişi atölyede iklim değişikliğine karşı kendilerine benzeyen köyler kurulmasını, küçülmeyi ve topluma da bu şeklide bir yapı-düşünce ve pratiğin kazandırılması gerektiğini anlatıyordu. Kendisine iklim değişikliğinin küresel bir sorun haline geldiğini, bu türden küçük yerel köyler / komünlerle dünya üzerindeki yaşamın kurtuluşunun ne kadar olanaklı olduğunu sorduğumuzda yanıtı “Biz kurtulduk görüldüğü gibi” oldu!

ÇÖLDEKİ UZAY GEMİLERİ

Son yıllarda petrol zengini Arap ülkeleri ve ABD’de genellikle çöllerde inşa edilen “akıllı şehirler” projeleri ile ilgili çalışmalar yapan Rice Üniversitesi’nden Doç. Dr. Gökçe Günel bu projeleri yalnızca seçilmiş kişileri kurtaracak bir “uzay gemisi”ne benzetiyor. Günel, “Evrensel sorunlara evrensel çözümler bulamadıkça, insanlar sınırlı evrenselciliğe yönelip kendilerini bir şekilde korumaya çalışıyorlar” diyor.

Suudi Arabistan NEOM isimli, üç kentten meydana gelecek büyük bir projeyi geçtiğimiz günlerde duyurdu. 170 km boyunca uzanacak olan The Line’ın, “geleceğin şehri” olacağı ve 9 Milyon kişinin bu şehirde yaşayacağı ileri sürülüyor.

Benzer bir proje tam 20 yıl önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından Masdar City projesi adıyla yaşama geçirilmişti. Masdar’da araştırmalar yapan ve gözlemlerini “Spaceship in the Desert” (Çöldeki uzay gemisi) adıyla kitaplaştıran Rice Üniversitesi’nden Doç. Dr. Gökçe Günel, bu gibi projelerin herkesi değil, belli bir kesimi “kurtarmaya” yönelik olduğuna dikkat çekiyor. 

Günel, iklim değişikliği gibi evrensel sorunlara üretilecek çözümlerin kapsayıcı olması gerektiğini dile getiriyor. Arabistan’ın NEOM projesinde Çinli Huawei şirketiyle işbirliği yaparak vatandaşların ve suçların dijital takibinin planladığını aktaran Günel, ayrıca İsrailli casus yazılım programı Pegasus’un arkasındaki NSO grubuyla da dijital altyapı konusunda işbirliği yapıldığını, bunun otokratikleşme anlamında da ciddi sorunları beraberinde getirebileceği uyarısında bulunuyor.

AKILLI KENT İŞÇİLERE YASAK!

Dijital teknolojilerin yardımıyla kentleri daha verimli ve sürdürülebilir hale getirmeyi hedefleyen “akıllı şehir” uygulamalarının önemli bir iklim çözümü olarak sunulduğuna dikkat çeken Günel, bu şehirlerin, hem iklim krizinden hem de Orta Doğu’da devam eden savaşlar gibi toplumsal krizlerden korunaklı, adeta bir “’uzay gemisi’” gibi inşa edildiğini ifade ediyor. 

Günel bu tür projelerin, toplumların tamamı için kapsayıcı bir çözüm önermediklerine dikkat çekerek şunları söylüyor; “Bu tip alanların, iklim değişikliğiyle birlikte artan sorunlar çerçevesinde dünyada yaygınlaştığını görüyoruz. Evrensel sorunlara evrensel çözümler bulamadıkça, insanlar sınırlı bir şekilde kendilerini korumaya çalışıyorlar ve dünyanın geri kalanını da çok umursamayan bir pozisyona geçiyorlar. Bu yaklaşımın bir diğer önemli tehlikesi, sorunun sonuçlarına çözüm üretirken, sebeplerini arka plana itmesi”

SINIRLI EVRENSELCİLİK

Bu anlayışın “sınırlı evrenselcilik” olarak tanımlanabiliceğini belirten Günel, evrensel sorunlara bir yanıt verilirken, evrenin içindeki herkesin bu çözümden faydalanamayacağının gösterildiğini dile getiriyor. Günel, “Nuh’un gemisine nasıl seçilmiş hayvanlar bindilerse, bu uzay gemisine de yalnızca seçilmiş insanlar ve belki bazı hayvanlar girebilecek. 

Evrensel sorunlara evrensel çözümler bulamadıkça, insanlar sınırlı evrenselciliğe yönelip kendilerini bir şekilde korumaya çalışıyorlar. Dünyanın geri kalanını çok da umursamayan bir pozisyona geçiyorlar. Bu yaklaşım, günlük alışkanlıklarımızı korurken emisyonları da azaltabileceğimize dair bir umut veriyor; fakat aynı zamanda var olan eşitsizlikleri muhafaza ediyor ve kimi zaman derinleştiriyor” ifadelerini kullanıyor.

SORULMAYAN SORU?

İklim değişikliğinin daha fazla tüketimle çözebileceği algısı yaratıldığını aktaran Günel, “Fredric Jameson’ın meşhur bir sözü var, ‘Dünyanın sonunu düşünmek, kapitalizmin sonunu düşünmekten daha kolaydır.’ Teknolojik çözümler, tasarım odaklı çözümler ya da iş pratikleri odaklı çözümler, insanların geliştirmekten hoşlandıkları çözümlere dönüştü. Bu çözümleri metalaştırıp dünyanın farklı yerinde uygulamak mümkün görünüyor. 

Bugün iklim değişikliği zirvelerinde her şeyin yeşil versiyonunun satıldığını görebilirsiniz. Biz neden bu kadar tüketiyoruz; acaba ilave bir çeşit arabaya gerçekten ihtiyacımız var mı, diye sormuyoruz. Bunları sormak demek kapitalizmin kendisini eleştirmek, konunun derinine inmek demek. Bu soruların sorulmuyor olduğunu fark etmek dahi çok önemli çünkü şu an sorundan çıkış yolumuzun bu yeşil ürünleri tüketmek olduğu fikrini benimsemiş durumdayız” diyor.

Daha fazlası...