Makale

Açlık ve Karanlık mı? 2050'de Dünya Nasıl Bir Yer Olacak?

Kısa adı SOMTAD olan Soğutma, Muhafaza, Taşıma Bilimleri ve Sanayicileri Derneği Başkanı, Uludağ Üniversitesi Bahçe Bitkileri Bölümü’nden emekli, Antalya’da tarımsal ürünler ihracatı ile uğraşan “Çorum Dostu” Prof.Dr. Rahmi Türk, insanlığın beslenebilmesi için 2050’ye kadar yaş sebze-meyve üretimini 1 milyar 850 milyon tondan 3.5 milyar tona çıkarmak gerektiğini belirterek, “Vazgeçilmez ve dinamik sektör tarımda, modern ve teknolojik üretim yöntemlerini devreye sokmak zorundayız” dedi.

Gelişmiş ülkeler “obezite” ile uğraşırken, dünyada 800 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kaldığına dikkat çeken Prof. Türk, kaleme aldığı köşe yazısında, Türkiye’nin 25 milyon ton meyve, 35 milyon ton sebze üretimiyle önemli bir tarım ülkesi olduğunu, doğru tarımsal planlamalarla, güneş, iklim, toprak, fiziksel ve jeopolitik yapı, üretici dinamikleri, girişimci ruh gibi avantajlarla ülkemizin, Avrupa ve Ortadoğu’nun sebze-meyve ambarı olarak stratejik üstünlük kazanabileceğini söyledi.

Prof.Dr. Rahmi Türk
Prof.Dr. Rahmi Türk

Tarım Gerçekleri̇

Dünya; yaşamın var olduğu tek gök cismidir! Bu gezegende insan varlığı hızlı bir şekilde artmakta ; 2050 yılında yaklaşık 12 milyar olacağı öngörülmektedir. Sadece 50 yılda ikiye katlanan ve çok yakın gelecekte dörde katlanacağı tahmin edilen insan nüfusunu tarımsal anlamda bekleyen en büyük iki tehlike GIDA ve ENERJİ temini sorunudur. 

Bu nedenle tüm ülkeler; insanlık ve kendi gelecekleri için yeterli ve sağlıklı gıdayı üretmede gerekli çabayı göstermek ve aynı zamanda toplam meyve- sebze üretimini yaklaşık 1.850 milyar tondan 3.5 milyar tona çıkarmak zorundadır. Bu nedenle; insan yaşamı için olmazsa olmaz gıdaların üretimi için dinamik ve vazgeçilmez bir sektördür tarım.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun; gelecekten ümit var olmaları ancak ve ancak üretmek ve vatandaşlarını sağlıklı beslemek olmalıdır. Çünkü gelecekte ülkelerinin var olması adına ancak modern ve teknolojik üretim yöntemlerini devreye sokmaktan geçmektedir. Gelişmiş ülkeler aşırı obezite ile uğraşırken yeryüzünde 800 milyon insan açlık sınırının altında yaşamlarını sürdürmek için çaba sarf etmektedir.

Şayet küresel barışın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini istiyor isek; enerjimizi doğru kullanmak ve gıda sorununu acilen çözmek zorundayız. Maalesef dünyada üretimi yapılan gıdaların yaklaşık %25 ile50’sini üretimden sofraya gelinceye kadar kaybetmekteyiz.

Dünya toplam yaş meyve üretimi; FAO kayıtlarına göre yaklaşık 650 milyon ton, sebze üretimi ise 1.2 milyar ton civarındadır. Muz, meyvelerde 140 milyon ton ile; domates ise sebzelerde 170 milyon ton ile dünyada en fazla üretilen ürünlerdir. Dünya üzerinde toplam yaş meyve sebze ticareti 2023 yılında 64 milyar dolar, sebze ticareti ise 33 milyar dolar civarında gerçekleşmektedir.

Türkiye, 2022 yılı TÜİK verileri itibariyle yaklaşık 25 milyon ton meyve, 35 milyon ton sebze üreterek toplamda 60 milyon ton civarında bir üretim gerçekleştiren önemli bir tarım ülkesi konumundadır.

Dünya ölçeğinde son yıllarda, FINDIK üretiminde 675.000 ton, İNCİR’de 305.000 ton, KİRAZ’da 627.000 ton, ÜZÜM’de 4.2 milyon ton, NAR’da 500.000 ton, DOMATES’de 12.750.000 ton ile tek başına meyve-sebze üretiminde ilk sıralarda yer almaktadır.

Doyuyoruz, Ama, Besleni̇yor Muyuz?

Bugün birçok meyve-sebze ve tahıl ürünleri onlarca yıl öncekilere göre daha az besin değerlerine sahiptir. Peki; yıllar içinde gıdaların besin içerikleri neden fakirleşti? Ve çaresi ne? Çünkü sadece geleneksel yöntemlerle üretilmiş gıdaların besin kalitesindeki düşüş ve toksik çevremiz yüzünden vücudun gereksinim duyduğu besin elementlerini sadece yiyeceklerden almak mümkün olmuyor. Bugün uygulanan sağlıksız tarım yöntemleri yüzünden bilinen meyve-sebzeler eskisinden kat be kat fito- kimyasal kalıntı içermektedir.

Tükettiğimiz gıdaların besin değerleri geçmiş yıllara göre ne kadar kayba uğradı? Tarım ürünlerinin besin öğelerindeki değişimin temel sebepleri nelerdir? 2004’de Teksas Üniversitesinde bir grup bilim insanının yaptığı çalışmalarda 1950-1999 yıllarını kapsayan araştırmaya göre çoğunluğu sebze olan 43 gıdanın 13 besin öğesinde önemli bir düşüş göze çarpıyor! Örneğin yeşil fasulyedeki kalsiyum 65 mg.’dan 37mg’a düşerken, kuşkonmazda A vitamini seviyesi neredeyse yarı yarıya azalma göstermiş! Brokoli saplarında ise 50 yıl öncesine göre daha az demir içeriği saptanmış.

Daha özet bir ifadeyle ;analiz edilen 43 gıdada ortalama olarak kalsiyum içeriği %16 demir, %15, fosfor %9 azalırken B2 %38 düşüş kaybetmiştir. Proteinde ise %6 gibi hafif kayıplar yaşanmıştır. Salatalık ve şalgam gibi ürünlerde demir içeriği azalmış, kara lahanada ise C vitamini kaybı dikkat çekmiştir. Scientific Reports’un 2020 sayısında yer alan bir araştırmaya göre ise; buğdaydaki protein içeriğinin 1955’ten 2016’yakadar %23 azaldığı ve manganez, çinko ve magnezyumda da dikkate değer azalmalar olduğu ortaya çıkıyor.

Bilim insanları gıdalardaki bu besin kayıplarının; bitkilerin boyut, büyüme hızı, haşere direnci ve hastalıklara dayanıklılık gibi beslenme dışındaki özellikleri iyileştirmek için tasarlanan tarımsal konvansiyonal uygulamaların bir sonucu olarak değerlendirmektedirler. “Yeşil Devrim” diye pazarlanan kimyasal uygulamaların sonuçları olarak da değerlendirmek mümkün görünmektedir.

2018’de yapılan bir araştırmada; atmosfere salınan karbondioksit miktarı arttıkça ; temel tarımsal ürünlerin besin değerlerinin düştüğü, örneğin pirinçteki protein, demir ve çinko içeriğini zayıflattığı belirtiliyor yani nicelik artıyor, nitelik azalıyor. Zira hırsına yenik düşen insanoğlunun toprak, su ve havada yarattığı tahribat gün geçtikçe artarak devam ediyor.

Yapılan çalışmalara göre; 2050 yılına kadar tahmin edilen atmosferik karbondioksit konsantrasyonlarını içeren modeller kullanılarak; Patates, Pirinç, Buğday ve Arpanın protein içeriğinin muhtemelen %6-14 oranında daha azalacağı tahmin ediliyor.

Bir diğer çalışmada; mahsul verimi ile sahip oldukları besin değerleri arasında ters bir orantıya dikkat çekilmektedir. Yani miktar ne kadar yüksek ise o kadar az besin değeri içermektedir sonucu çıkıyor! İklim krizinin insan sağlığı ve beslenme kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerinin de gelecekte insanoğlunun yaşam standardını olumsuz etkilemesi kaçınılmaz gözükmektedir.

Peki ne yapmalıyız? Besin içeriklerinin arttırılması için genetik biliminin devreye girdiği “Biyolojik Zenginleştirme” teknolojilerinin hızla devreye sokulması sorunun çözümü için sadece bir yara bandı olarak görülüyor. Organik gübreler, yeni yüksek verimli GDO’suz tohum çeşitleri Nano teknolojileri ile gübreleme, ilaçlama, sulama yöntemlerine hızla geçmek gerekmektedir. FAO araştırmalarına göre; az gelişmiş ülkelerde nüfusun önemli bir kısmının bağışıklık sisteminin zayıf olduğu, özellikle iyot, demir, çinko başta olmak üzere mikro besin yetersizliği bir nevi gizli açlık anlamına gelmektedir.

Sonuç; büyük anne ve babalarımızın bir portakaldan aldığı A vitaminini almak için, günümüzde sekiz portakal ,aynı seviyede demir almak için beş portakal yememiz gerekmektedir. Görünen o ki; meseleye bütüncül yaklaşmak, üretim yöntemleri arasındaki ilişkileri iyi özümsemek, çıkan sonuçlara doğru reçete yazmaktan geçiyor; yoksa insanoğlu tok görünüp aç gezmeye devam edecek gibi duruyor.

Geçtiğimiz yıllarda tarımsal üretimde kendi kendine yeten ve hatta ihracat yapan Türkiye; günümüzde bazı ürünlerde dış satımın artışı için mutlu olurken, diğer yandan birçok tarım ürününü büyük miktarlarda ithal etmek gibi acı bir tablo ile karşı karşıya kalmıştır. Önlem alınmaz ise daha kötü bir hal alacağı kaçınılmaz olacaktır.

Tarım politikasında gerçekçi bir planlamayla; desteklemelerin doğru ve zamanında ödenmesi ,tarımsal girdilerin gerçek anlamda düşürülmesi, derim, depolama, ambalaj ve ulaşımda sağlıklı politika ların benimsenmesi, nano teknolojisinin uygulamaya sokulması, yapay zeka uygulamalarında e-burun teknolojisi ile bitki hastalıklarının erken teşhisi, dron teknolojisi ile işçi sıkıntılarının giderilmesi girdi maliyetlerinin azaltılması, taşımada en ekonomik uygulamaların desteklenmesi, bahçeden sofraya ulaşımda teknik bilgi ve araçların kullanımda yol gösterilmesi ve kolaylık sağlanması gerekmektedir.

Türkiye’nin jeopolitik ve fiziksel konumu; özellikle pazara ulaşım ve nitelikli ürün sağlamada önemli avantajları bulunmaktadır. Tarımsal politikaların doğru planlanması ve desteklenmesi, ülkemizin tarımsal üretim ve iç/dış pazarlarda önemli avantaj sağlayacaktır. 

Güneş, iklim, toprak, fiziksel ve jeopolitik yapı, üretici dinamikleri, sektör paylaşımlarının girişimci ruhu nedeniyle, başarı hedeflerine kısa sürede ulaşılması sürpriz sayılmamalıdır. Bu nedenledir ki; TÜRKİYE konumu ve mikro klima alanlarıyla Avrupa ve Ortadoğu’nun stratejik bir meyve-sebze ambarı ve parlayan yıldızı olma özelliğini kısa sürede yakalayacak ve süresiz koruyacaktır.



Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)