Cumartesi, Aralık 13, 2025

Afetlere Dirençli ve Sürdürülebilir Bir İstanbul Mümkün mü?

6,2 büyüklüğündeki deprem, İstanbul’un yalnızca sismik riskler karşısında değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda da ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Afetler, yalnızca anlık krizler yaratmakla kalmıyor; şehirlerin sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğini de tehdit ediyor. 23 Nisan’daki sarsıntı, İstanbul’un yapı stoğunun önemli bir bölümünün hâlâ depreme dayanıklı olmadığını ortaya koydu. Mevcut yapıların %40’ından fazlasının riskli olduğu tahmin edilirken, kentsel dönüşüm süreçlerinin yeterince hızlı ilerlememesi, İstanbul’un gelecekteki büyük bir depreme karşı savunmasız kalabileceğini gösteriyor.

Avrupa Destekli Sürdürülebilirlik Hamleleri

İstanbul’un deprem direncini artırmak amacıyla, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Avrupa İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü (EIT Climate-KIC) gibi kuruluşlar destek sağlıyor. “İstanbul’un Sismik Dayanıklılık ve Sürdürülebilirlik Arayışı” projesi, yalnızca bina güçlendirmeyi değil, aynı zamanda daha yeşil, kapsayıcı ve çevresel olarak sürdürülebilir bir kentsel dönüşüm vizyonu oluşturmayı amaçlıyor. Bu çalışmalar kapsamında, altyapıların yeşil standartlara uygun hale getirilmesi, afet sonrası toparlanma kapasitelerinin artırılması ve düşük karbon ayak izine sahip yeni yerleşim alanlarının oluşturulması hedefleniyor. Proje, kentsel planlamayı sadece deprem riski değil, iklim değişikliği etkilerini de dikkate alacak şekilde yeniden tasarlamayı öngörüyor.

istanbul - unsplash
istanbul – unsplash

Afetler ve İklim Krizi: Birbirine Bağlı Tehditler

İstanbul gibi mega kentler için depremler ve iklim krizi bir bütünün parçaları olarak ele alınmalı. Sel, sıcak hava dalgaları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi iklim kaynaklı afetler, deprem sonrası toparlanmayı daha da zorlaştırıyor. Bu nedenle şehirlerin dirençliliği yalnızca binaların sağlamlığıyla değil, aynı zamanda enerji, su, ulaşım ve gıda sistemlerinin dayanıklılığıyla da ölçülüyor. 23 Nisan depremi sonrası bazı bölgelerde su kesintileri ve ulaşım aksamaları yaşandı; bu da entegre ve sürdürülebilir altyapının eksikliğini gözler önüne serdi.

Deprem, sosyo-ekonomik eşitsizliklerin sürdürülebilirlik hedeflerini nasıl etkilediğini de gösterdi. İstanbul’da riskli bölgelerde yaşayanlar, genellikle düşük gelir gruplarından geliyor. Bu durum, afet risklerinin sosyal adaletsizlikleri daha da derinleştirdiğini ortaya koyuyor. Sürdürülebilir bir İstanbul için, kentsel dönüşüm projelerinde sadece fiziksel dayanıklılık değil, sosyal kapsayıcılık da öncelikli olmalı.

Geleceğin İstanbul’u

23 Nisan 2025 depreminin ardından İstanbul’un önünde net görevler söz konusu. Öncelikle riskli yapıların hızla dönüştürülmesi gerekiyor. Sürdürülebilir altyapı projelerine yatırım yapılması çok önemli. Toplumsal dayanıklılığı artıracak eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının genişletilmesi gerekiyor. En önemlisi de, iklim değişikliği ile mücadeleyi deprem risk yönetimi stratejilerine entegre etmek gerekiyor.

İstanbul için bu deprem, bir alarm olduğu kadar bir fırsat da olabilir. Şehir, doğru adımlarla hem afetlere dirençli hem de çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilir bir geleceğin öncüsü haline gelebilir. Problemler ve çözümleri ortada. Seçim biz kentlilerde…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Daha fazlası...