ABONE topluluğumuza katılın ve iletişimin bir parçası olun.

Bize Katılın! Yeşil İş gündemine dair en güncel içeriklerden haberdar olmak için topluluğumuza katılın. E-posta adresinizi girerek veya "Abone Ol" butonuna tıklayarak Yeşil iş Platformu’na abone olabilirsiniz. Gizliliğiniz önceliğimizdir; bilgilerinizi özenle korur, size yalnızca değerli içerikler ulaştırırız.

Cuma, Nisan 25, 2025

“Bu İklim Kanunu değil, Karbon Ticareti Kanun Tasarısı!”

Mecliste görüşülmekte olan İklim Kanun Teklifi hakkında yazmamaya ve konuşmamaya kararlıyım. Bu yazı da kanun tasarısının bir eleştirisi değil…

Ama konuya ters açıdan yaklaşan iki grup da tasarıyı eleştiriyorsa konunun arka planını anlatmakta fayda var. Arka plandaki gerçekleri öğrendikten sonra da kavga etmek isterseniz, serbestsiniz, ancak lütfen neyin kavgasını yaptığınızı bilin.

Öncelikle iklim değişiyor. “Yok efendim hep böyleydi” diyenler lütfen Anadolu’daki çiftçilerle bir konuşsun, onlar neyin ne kadar değişmiş olduğunu size anlatırlar. İklim değişikliğinin nedenini de bilim bundan neredeyse 130 sene önce açıkladı. Bu kadar fazla kömür, petrol ve doğal gaz yakarsak çıkan karbondioksit atmosferin ısınmasına yol açar. Bu yazı bunu da anlatmak için değil. 1980’lerin ortasından beri atmosferin ısınmasının kötü olduğunu ve durdurulması gerektiğini kesin biçimde biliyoruz. 1992 yılında tüm devletler toplanarak küresel ısınmanın durdurulması için bir anlaşma imzaladı. Ancak bu anlaşma bugüne kadar fazla bir işe yaramadı, yaramayacak da. Bunun nedeni gayet basit. Küresel ısınmayı durdurmak için kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı sona erdirmemiz gerekiyor. Gelişmiş ve zengin ülkeler maddi kaynaklarının verdiği güvenle güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretmeye ve bu elektrikle tüm ekonomilerini sürdürmeye daha yakınlar. O nedenle de gelişmekte olan ülkelere dönüp, “Büyük bir felakete doğru gidiyoruz, hep birlikte kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı bırakalım.” diyorlar. Gelişmekte olan ülkelerin buna cevabı da, “Siz iki yüzyıldır bunları yakarak geliştiniz, şimdi sıra bize geldiğinde yakmayın diyorsunuz, siz önce elinizi taşın altına koyup ciddi azaltımlar yapın, biz arkadan geliriz.” oluyor. Bu iki görüş de birleşemediği için yapılacak herhangi bir anlaşma işe yarayamaz.

Bu iki görüşün uzlaşamayacağı 2014 yılında Lima’daki Taraflar Konferansı’nda anlaşıldığı için Çin’in iklim temsilcisi Xie Zhenhua başka bir fikir attı ortaya. Basitçe anlatırsak, “Tüm ülkeler 2030 yılına kadar iklim değişikliğini durdurmak için ne yapmayı düşünüyorlarsa onu yapsınlar.” denildi. Yani kimsenin kimseye bir şeyi zorladığı yoktu, tüm ülkeler neler yapmak istediklerini Birleşmiş Milletler’e bildirdiler ve Aralık 2015’te bu yapmak istedikleri üzerinden Paris Anlaşması kabul edildi. Mesela Paris Anlaşması’na göre ülkemiz karbondioksit (sera gazı) salımını 2030 yılında 2015 yılına göre 2,5 kat artırmayı önerdi. Dikkat edin, azaltım demiyorum, 2,5 kat artış ve eğer dış finansman sağlanacak olursa bundan %21 azaltım yapabileceğimizi söyledik. Bu bile net 2 kat artışa denk geliyor. 2022 yılında ise bu azaltım oranını %41’e yükselttik, yani 2015’e oranla 1,6 kat daha fazla salacağımızı beyan ettik. Paris Anlaşması işte bu. Bu olayların arasında 2015-2023 arasında sera gazı salımlarımızı 1,33 kat artırdık. Neredeyse Paris Anlaşması hiç yokmuş gibi davransak ülke olarak ne yapacaksak, aşağı yukarı onu yapıyoruz gibi bir duruma karşılık geliyor bu.

Kolayca anlaşılacağı üzere, Paris Anlaşması’nın bizim ülkemiz üzerinde fazla bir etkisi yok, olmaz da. Çünkü biz asla azaltım taahhüdü vermedik, tersine, “Kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı artırarak sürdüreceğiz.” dediğimizde diğer ülkeler “peki” dediler. Bunu demelerinin en önemli nedeni çoğu ülkenin de aslında ya zayıf sözler vermesi ya da verdiği sözleri tutma niyeti olmamasıydı.

Avrupa Birliği
Avrupa Birliği

Son bir seneye kadar bunun istisnası Avrupa Birliği idi. Avrupa Birliği sera gazı azaltımı için ciddi hedefler koydu ve kendisiyle ticaret yapanların da benzer hedeflere sahip olmasını şart koştu. AB hedeflerine ulaşmak için sanayi sektörlerindeki sera gazı salımlarını azaltmaya öncelik verdi. Bu yapmak için de bir sera gazı borsası kurdu. Bunu karbon piyasası olarak da biliyorsunuz. Bu piyasanın nasıl çalıştığı uzunca başka bir yazının konusu olur ama kısaca, devlet azaltım hedefleri uyarınca şirketler dönüp, “Sizler de şu kadar azaltmalısınız.” diyor ve şirketler bu hedeflere uymak için azaltım yapıyorlar. Eğer o kadar azaltmayı başaramazlarsa daha fazla azaltmayı başaran şirketlerle aradaki farkın ticaretini yapıyorlar, karbon borsası temelde bu anlama geliyor.

Şimdi, gelelim bizim İklim Kanun Tasarısı’na. İhracatımızın yarıya yakınını AB’ye yaptığımız için bizim de bir karbon borsamız olması gerekiyor. Ancak bu borsayı kurmak için de bir yasaya ihtiyaç var. Ayrıca 2022’de Birleşmiş Milletler’e bir iklim kanunu da çıkartacağımızı söyledik. O zaman bir taşla iki kuş vurmak için Karbon Ticareti Yasası’nın adını İklim Kanunu olarak değiştirip meclise getirdik.

Şu anda mecliste görüşülen ve büyük ihtimalle değişikliğe uğramadan kanunlaşacak tasarı bu. Azaltım hedefi olmayan ülkemizin, “Eğer azaltım yapmayı düşünseydik bunu şirketlere nasıl uygulatırdık.” düşüncesinin kanun tasarısına dönüşmüş hali sadece.

Peki ben bu yazıyı neden yazdım? Çünkü bana gönderilen bir iletide “İklim Kanunu adı altında evinize, arabanıza, banka hesaplarınıza, çocuklarınıza, gıdanıza, içme suyunuza el koyulacak, balkonda saksıda çiçek yetiştirmek bile yasaklanacak.” diye bir saçmalık vardı ve anlaşıldığı kadarıyla bu saçmalığa inanan çok kişi var. İklim kanun tasarısı bunlardan hiçbiri ile ilgili değil. Kimse sizin balkonunuzda saksıda yetiştirdiğiniz güllerle ilgilenmiyor, merak etmeyin. Kimse sizin evinize, arabanıza ve banka hesaplarınıza da bu kanuna dayanarak el koymayacak. Lütfen böyle garip şeylere inanmayın.

Dikkat ederseniz şimdiye kadar İklim Kanun Tasarısı konusunda yorum yapmadım, yapmak da istemiyorum çünkü bu kişilerin korktuğu türden bir kanun tasarısı değil. Bu bir Karbon Ticareti Kanun Tasarısı ve bu tasarıya da öyle bakmak lazım. Karbon ticareti ile ilgileniyorsanız, bu kanun sizi yakından ilgilendiriyor, ama benim gibi normal vatandaşsanız, bu kanunun bizi ilgilendiren bir yanı yok.

Prof. Dr. Levent Kurnaz

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Daha fazlası...