2015 Paris Anlaşması gezegenimizin tarihinde bir dönüm noktası oldu. İşletmeleri ve hükümetleri iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve çevremizi korumak için ortak bir mücadelede birleştirdi. Ancak, neredeyse dokuz yıl sonra, doğal dünyamız daha da büyük bir kriz içinde. Artan sıcaklıklar, küresel enerji kıtlığı ve yaygın gıda güvensizliği bugün karşı karşıya olduğumuz kritik sorunlardan sadece birkaçı. Gezegenimizi geri dönüşü olmayan bir noktadan kurtarmak istiyorsak derhal harekete geçmemiz gerektiği açıktır.
Bunu başarmak, sürdürülebilirliğe yaklaşımımızda büyük bir değişim gerektiriyor. Söz vermek yeterli değildir. Yüksek çevresel taahhütlerin ötesine geçmeli ve bunları gerçek dünyada eyleme dönüştürmeliyiz. Ve işletmeler yaşadığımız dünyayı şekillendirmede çok önemli bir rol oynadıkları için; değişimi yönlendirmek için ahlaki bir yükümlülükleri var.
İklim eylemine öncülük etmek sadece doğru olanı yapmakla ilgili değildir. Aynı zamanda iyi bir iş mantığıdır. Oxford Üniversitesi ve Arabesque Partners tarafından hazırlanan bir rapora göre, mevcut çalışmaların yüzde 88’i güçlü Çevresel, Sosyal ve Yönetişim uygulamaları ile daha iyi operasyonel performans arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu göstermektedir. New York Üniversitesi tarafından yapılan ayrı bir araştırma, kurumsal sorumluluk uygulamalarının satış gelirlerini yüzde 20’ye kadar artırabileceğini göstermektedir.
Herkes için daha iyi bir dünya yaratmak amacıyla dünya çapındaki işletmelerin insanları ve gezegeni ilk sıraya koymaya başlaması gerekiyor. Bir şirketin uzun ömürlülüğünün ve başarısının buna bağlı olduğuna inanılıyor. Bu nedenle gezegenimizi sadece korumanın ötesine geçerek onu aktif bir şekilde geliştirmeye ve yenilemeye odaklanıyoruz.
Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısındaki yerel mercan resiflerini ve yaban hayatı popülasyonlarını dönüştürmeye yönelik çalışmalar, rejenerasyonun iş başında olduğunu gösteriyor. Mercan örtüsünü izlemek için robotlar ve makine öğrenimi gibi gelişmiş teknolojiler kullanılıyor. Bu teknolojiler 3 D görüntüler yakalayarak bilim insanların mercan ağarması ve istilacı türler gibi tehditleri hızlı bir şekilde tespit etmelerini ve bunlara müdahale etmelerini sağlıyor.
Şimdiye kadar mercan restorasyonuna yönelik çalışmalar, fidanlıklardaki mercanlar için %95’lik bir başarı oranı sağladı; bu oran küresel ortalamada %40-%70 arasında değişiyor. Bu neden önemli? Çünkü mercanlar Dünya yüzeyinin %1’inden daha azını kaplamakta ancak tüm deniz yaşamının %25’ini sürdürmektedir.
Sürdürülebilir kalkınmayı taahhüt eden işletmeler, temel yaşam alanlarının geliştirilmesine öncelik veren bilim öncülüğündeki yaklaşımları benimsemelidir. Doğanın en iyi karbon yutakları arasında yer alan mangrov ağaçları da dahil olmak üzere hayati önem taşıyan ekosistemleri aktif bir şekilde koruyarak bu ilkeyi takip etmeliyiz.
Mangrovlar şaşırtıcı bir yaban hayatı çeşitliliğini barındırır ve bazı mangrov ormanları tropikal yağmur ormanlarından 30 kat daha fazla karbon tutabilir ve dört kat daha fazla karbon depolayabilir. 2030’a kadar 50 milyon kadar mangrov dikmeyi hedefleyen iddialı girişim kapsamında bugüne kadar bir milyon fidan ekilmiştir.
Ayrıca, atık suyu sürdürülebilir bir şekilde ve kimyasallar olmadan arıtan sulak alan atık su arıtma tesisinde 20 dönümlük yeni sulak alanlar oluşturulmuş. Bu gelişen sulak alanlar Bayağı boyunburan, Karabatak Bayağı uzunbacak gibi göçmen kuşlar da dahil olmak üzere yaban hayatını kendine çekmiştir.
Turizme yönelik rejeneratif bir yaklaşıma o kadar inanılıyor ki, bölgenin doğal sermayesini zenginleştirerek ve bol biyolojik çeşitliliğini güçlendirerek 2040 yılına kadar yerel çevreye yüzde 30 net koruma faydası sağlama hedefleniyor.
Yeni standartlar belirleyerek ve gezegenimiz için olumlu bir değişim sergileyerek turizm sektörü genelinde harekete geçilmesine yardımcı olabiliriz. Turizm gelişiminin tüm yaşam yelpazesindeki ortakların şu ana kadar gösterdiği tepki insanları cesaretlendirdi.
Aralık ayında gerçekleşen COP28 ve BM’nin Paris Anlaşması’na yönelik Küresel Durum Değerlendirmesi, küresel iş sisteminin artık rehavete kapılamayacağını tam zamanında hatırlattı.
Küresel ısınmanın etkilerini gerçekten tersine çevirmek istiyorsak, işletmeler sürdürülebilirliği planlamadan operasyonlara kadar işlerinin tüm yönlerine dahil etmelidir. Bunu yaparak, küresel iklim ve çevre hedeflerine doğru gerçek bir ilerleme sağlayabilir ve taahhütleri gerçeğe dönüştürebiliriz.
Harekete geçme zamanı şimdi. Eğer gecikirsek, bizimki de dahil olmak üzere Dünya’daki tüm türlerin geleceği risk altında olacaktır.