Tekstil endüstrisinin iklim krizi, çevre, sosyal sorunlar gibi konulara ait negatif etkileri ile ilgili istatistikler etrafta kol geziyor. Hiçbiri de çok iç açıcı değil.
Bu endüstrinin petrol ürünlerinden sonra en büyük ikinci kirletici olduğunu biliyoruz örneğin- hızlı modanın da buna ciddi anlamda katkı sağladığını. Orta gelir grubu arttıkça özellikle hızlı moda tüketimi de artıyor. Hem tüketim artıyor hem de aldığımız giysileri kullanma süresi düşüyor.
Birleşmiş Milletler’in sunduğu bilgiye göre son 15 senede giysi üretimi ikiye katladı, ancak giysilerin elden çıkarılmadan evvel kaç kere giyildiğinin sayısı da 36% azaldı. İnsanların çoğunluğu daha çok giysi alıyor, daha az giyiyor.
Kendini iyi hissetmek herkesin hakkı; giysilerin de bu konuda önemli bir rol üstlendiği de bir gerçek. Ancak bu hiçbir şekilde moda ve gardıroplarımızı nasıl yönettiğimiz konusunda sorumsuz davranmamızı gerektirmiyor.
Geçen hafta bu alanda güzel bir haber okudum. Unilever’in eski CEOsu Paul Polman- ki kendisi sürdürülebilirlik ve bir marka amacı çerçevesinde şirketlerin iş yapmasının gerekliliği konusunda bir öncü, şöyle güzel bir haber verdi. Kendisi ve Kering şirketinin CEO’su François-Henri Pinault (Kering- Gucci, Saint Laurent vs gibi markaların sahibi) Moda Paktı diye bir girişimi başlatıyorlar. Endüstrinin 1/3 ünü temsil eden, 60 CEO ve 160 markayı bir araya getiren bir pakt bu. Amaç tekstil endüstrisinin sürdürülebilir dönüşümüne öncülük etmek. Bu girişimi yakında takip etmek ve onlardan ne öğrenebiliriz bakmak lazım.
Paul Polman’ın bu haberi benim işin bu haftanın en güzel haberi oldu. Zira modayı severim ve bu alanda oldukça sürdürülebilir alışkanlıklarım olduğunu düşünüyorum. Ama piyasayı sarmalayan hızlı moda furyası da beni yeterince korkutuyor. Gerçi Türkiye’de giysileri çöpe atma alışkanlığımız çok şükür o kadar yok. Giymediğimiz kılıkları bir başkasına vermeyi tercih ediyoruz.
Ancak oldukça önemli bir tekstil üreticisi ülke olarak bu alanda atmamız gereken ciddi adımlar var.
Sürdürülebilirlikle kalın…