Cumartesi, Kasım 23, 2024

Rüyamda İklim Değişikliği, Gerçekte Fosil Yakıtlar

Enerji sübvansiyonlarının sosyal eşitsizliği ortaya koyan en değerli argümanlar arasında sayabilir miyiz? Neden olmasın? Hatırlarsanız Christopher Nolan’ın 2010 yapımı filmi Inception’da, gerçeklik ve illüzyon arasındaki çizgiye dikkat çekiliyordu. İklim değişikliğiyle mücadelede ise bizlere emisyonsuz bir dünya hedefini el ele gittiğimiz gösteriliyor. Aslına bakılırsa korkunç rakamlara varan fosil yakıt sübvansiyonları nedeniyle bize rüyamızda iklim değişikliği, gerçekte ise fosil yakıt filmi izletiliyor. Dolayısıyla bir yalana “yalan” demeden önce altını dolduralım.

Enerji sübvansiyonları sosyal eşitsizliği ele almanın etkili bir yolu gibi görünse de tam tersi bir etkiye sahip olma eğilimindedirler. Bu sübvansiyonlar, orantısız bir şekilde daha varlıklı hanelere fayda sağlayarak, enerji eşitsizliklerini sağlamlaştırıyor, kamu fonlarını daha etkili yatırımlardan uzaklaştırıyor ve ülkelerin emisyon hedeflerine ulaşma kabiliyetini engelliyor.

Hayat sanatı taklit eder, fosil etkiler maskeleniyor

Christopher Nolan’ın 2010 yapımı filmi Inception’da gerçeklik ve illüzyon arasındaki çizgi giderek bulanıklaşıyordu. Fosil yakıt sübvansiyonları söz konusu olduğunda da benzer bir durum söz konusu. Farklı bir ifadeyle “Hayat sanatı taklit eder” sözü enerji sübvansiyonlarında kendini gösteriyor. Çünkü sübvansiyonların algılanan faydaları ile gerçek etkileri arasında ayrım yapmanın kritik bir küresel zorluk olduğu defalarca kanıtlandı. Bu tür sübvansiyonlar, kısa vadede faydalı görünse de fosil yakıtlara olan bağımlılığımızın derin çevresel ve ekonomik sonuçlarını maskeliyor.

Hani Yeşil Mutabakat vardı? Fosil yakıtları kimse kaldırmıyor

İklim değişikliğinin yarattığı birbirine bağlı tehditler göz önüne alındığında, “Gerçekle başa çıkabilir ve hem kendimize hem de gezegenimize gerçekten fayda sağlayacak kararlar alabilir miyiz?” sorusunu kendimize sormalıyız. 2009’daki G20 zirvesinde ve 2021’de Glasgow’daki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) verilen uluslararası taahhütlerin yanı sıra Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı ve sekizinci Çevre Eylem Programı’na rağmen, fosil yakıt sübvansiyonları yerleşik olmaya devam ediyor. Avrupa Çevre Ajansı’na göre, AB’deki yıllık sübvansiyonlar 2015 ve 2021 yılları arasında 56 milyar Euro civarında seyretti ve yalnızca birkaç üye ülke bunları aşamalı olarak kaldırmak için adımlar attı.

1 trilyon dolarlık sübvansiyonu sadece savaş açıklayamaz

Elbette, eylemsizlik AB ile sınırlı değil. Uluslararası Enerji Ajansı kısa süre önce küresel fosil yakıt sübvansiyonlarının 2022’de 1 trilyon doların üzerine çıktığını bildirdi ve bu, büyük ölçüde Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi enerji piyasalarını önemli ölçüde bozan jeopolitik şoklara atfedilen bir artış. Gerçekten de öyle mi peki? Yoksa gezegenin kurtarılmasına dair en ufak bir etik duruşa sahip olmayan para babaları, eylemlerine savaş kılıfını mı uyduruyor?

Fosil yakıtların tüm dünyada azaltılıyor olduğuna dair bir yalan sarmalını da Uluslararası Para Fonu (IMF), daha da kasvetli bir tablo ile anlatıyor. Rapordan sizler için şöyle bir sonuç çıkardım, “Karbondioksit emisyonlarının yetersiz vergilendirilmesini hesaba katarsak, fosil yakıt sübvansiyonlarının 2022’de 7 trilyon dolarlık rekor bir seviyeye yükseldiği gerçeği var. Dünya GSYİH’sının yüzde 7.1′ ine denk gelen bu rakam, küresel eğitim harcamalarını aşıyor ve dünya çapındaki sağlık harcamalarıyla neredeyse eşleşiyor.”

Sübvansiyon; kelime anlamında yoksul haneleri kurtarır gerçekte ise varlıklı hanelere fayda sağlar

Sübvansiyonlar genellikle sosyal eşitsizlikleri ele almanın, gıda ve enerji fiyatlarının düşürülmesi yoluyla yoksul hanelere rahatlama sağlamanın bir yolu olarak görülse de genellikle tam tersi bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Gerçekte, bu sübvansiyonlar orantısız bir şekilde daha varlıklı hanelere fayda sağlıyor ve enerjiye eşitsiz erişimi sürdürüyor. Ayrıca önemli kamu fonlarını, fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı azaltabilecek ve tümü düşük gelirli topluluklara daha fazla fayda sağlayan altyapı, sosyal koruma ve sağlık hizmetlerini iyileştirebilecek daha etkili yatırımlar da fosil yakıtları yöneten dinozorlara kaydırılıyor.

Fosil sübvansiyonlar kalkarsa dünyanın geri kalanı ne kazanır?

Yukarıdaki soruya bir cevap var mı peki? Olmaz mı? Hem de IMF’den gelmiş cevap. IMF, bu sübvansiyonların kaldırılmasının yılda 1.6 milyon erken ölümü önleyebileceğini, 4.4 trilyon dolar gelir elde edebileceğini ve küresel iklim hedeflerine doğru ilerlemeyi hızlandırabileceğini tahmin ediyor.

Elbette sosyal eşitsizliklerle mücadelenin aşamalı bir yaklaşım gerektirdiği göz önüne alındığında, dengeli bir uzun vadeli iklim stratejisi, savunmasız nüfuslara hedefli mali desteği içermeli. Bu, refah programlarının genişletilmesini, temel mallar için evrensel sübvansiyonların sürdürülmesini, sağlık, eğitim ve altyapı gibi öncelikle düşük gelirli hanelere fayda sağlayan kamu hizmetlerine yatırımın artırılmasını içerebilir.

Benzer şekilde, düşük ve orta gelirli ülkeler ekonomik istikrarı artırmak, finansal piyasaları derinleştirmek ve kurumlarını güçlendirmek, böylece kredi notlarını yükseltmek ve borçlanma maliyetlerini düşürmek için yapısal reformlar yapmalı. Şeffaf sürdürülebilir yatırım açıklamaları ve garantilerin stratejik kullanımı da bu ülkelerin yatırım risklerini azaltmasına yardımcı olabilir.

Yeşil İklim Fonu ve karma finansın önemine dair 

Düşük gelirli ülkeleri karbondan arındıracak yani amacı için kullanılan sübvansiyonlara da bakalım. Öncelikle Yeşil İklim Fonu gelişmekte olan ülkelerin karbondan arındırılmasına yardımcı olmada karma finansın önemli rolünün altını çiziyor. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında oluşturulan fon, şu anda toplam değeri 12 milyar dolar olan 216 projeyi yönetiyor. Ortak finansman hesaba katıldığında, toplam varlıkları 45 milyar doları aşıyor. Trilyonlarca dolarlık destek alan fosil yakıtlara göre hiçbir şey ancak yine de bir şey. 

Bununla beraber önümüzdeki birkaç yıl, teknolojik yeniliklerin hayati bir rol oynayacağı net sıfır emisyona küresel geçiş için kritik öneme sahip olacak. Örneğin, AB’nin 2030 yılına kadar enerji bağımsızlığı ve sera gazı emisyonlarında yüzde 55’lik bir azalma elde etme planı büyük ölçüde gelişen bir iklim teknolojisi sektörünün geliştirilmesine bağlı. Fakat hızlı emisyon azaltımlarına duyulan ihtiyaca rağmen, Avrupa ABD ve Çin’in gerisinde kalıyor. STABL, Proxima Fusion, Claims Carbon ve Electra gibi Avrupalı iklim teknolojisi şirketlerinin liderleri, AB’nin sektörün büyümesini teşvik etmek için destekleyici politikalar benimseyerek, ele alması gereken durumun aciliyetinin altını çizdi.

Yıkımı görmezden gelmek artık gezegene yetmiyor

Fosil yakıtların gerçek maliyetlerini kabul edersek ve finansal ve politik önceliklerimizi buna göre ayarlarsak burada sübvansiyon musluğunun artık yoksul hanelere amacına göre pay edilmesinden söz ediyoruz, sürdürülebilir bir büyüme geleceğine ulaşabiliriz. Bu amaçla, küresel politika yapıcılar enerji sektörü, ulaşım ağları ve bilgi sistemleri için planlarını ana hatlarıyla belirtmeli. Hükümetler, şu anda fosil yakıt sübvansiyonlarına tahsis edilen fonları yeniden yönlendirerek, 2030 yılına kadar iklim hedeflerine ulaşabilir ve net sıfır ekonomiye geçişi hızlandırabilir.

İklim değişikliği kötüleştikçe, fosil yakıtlara olan bağımlılığımızın yıkıcı sonuçlarını görmezden gelmenin artık bir seçenek olmadığı giderek daha açık hale geliyor. Net sıfır emisyona ulaşmak, fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması gibi cesur politikaların yanı sıra teknolojik yeniliklere yatırım, adil ve eşitlikçi bir enerji geçişine yönelik küresel bir taahhüt gerektiriyor. Bazen dünyanın ‘Cesur Yürek’ filmindeki gibi baş karakter William Wallace’ına ihtiyaç duyduğunu görüp, artık yeter demenin sizce de zamanı gelmedi mi?

Güç ve onur sizinle olsun.

Daha fazlası...