Son aylarda, kamu şirketlerinin sera gazı emisyonlarını raporlamalarını zorunlu kılan yeni düzenlemeler mahkemelerde tartışılıyor. Ancak bu davalar devam ederken, şirket yöneticileri sonuçlar ne olursa olsun, şirketlerinin açıklama uygulamalarını değiştirmeyeceklerini söyledi.
Mart ayında, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC), halka açık şirketlerin ilgili sera gazı emisyonlarını açıklamalarını zorunlu kılan yeni kurumsal emisyon açıklama kurallarını yayımladı. İki hafta sonra, New Orleans merkezli 5. ABD Temyiz Mahkemesi, petrol şirketleri Liberty Energy ve Nomad Proppant Services’in SEC’e dava açmasının ardından bu kuralı geçici olarak durdurdu.
Üç ay sonra Yüksek Mahkeme Chevron Doktrini’ni bozarak, yasaların uygulanmasının federal kurumlara bırakılması yönündeki 40 yıllık emsali sona erdirdi. Yasaların uygulanması artık mahkemelere bırakıldı.
Yarım asır boyunca belirli kurallar ve gereksinimler çerçevesinde yürütülen faaliyetlerin aniden değişmesi, kurumsal istikrarsızlık yaratabilecek bir durum ortaya çıkarıyor. Uzun yıllar boyunca uygulanan ve alışkanlık haline gelmiş yasaların ve standartların bu şekilde değişmesi, kurumların faaliyetlerini ve stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden olabiliyor. Bu tür değişiklikler, kuruluşların planlama ve operasyonel süreçlerinde belirsizlikler yaratabilir ve adaptasyon süreçlerini zorlaştırabilir.
Ancak, Temmuz ayında yapılan toplantıya katılan üst düzey yöneticilere göre, bu son gelişmeler mevcut emisyon azaltma stratejilerini değiştirmeyecek.
Şirketlerinin Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarının takibi ve raporlanması yaklaşımlarını değiştirip değiştirmedikleri sorulduğunda, birçok yönetici omuz silkerek ‘hayır’ yanıtını verdi. Bu, şirketlerin emisyon yönetimi konusunda mevcut stratejilerini değiştirmediklerini gösteriyor. Ancak, üst düzey yöneticiler, Avrupa Birliği’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (CSDDD) ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi’ni (CSRD) takip etmeye devam edeceklerini belirtti. Bu direktifler, Avrupa Birliği merkezli ve uluslararası faaliyet gösteren şirketlerin Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarını detaylı bir şekilde izlemelerini ve raporlamalarını zorunlu kılmaktadır. Yani, şirketler mevcut yaklaşımlarını değiştirmeseler de, AB’nin sürdürülebilirlik direktiflerine uyum sağlamak için gerekli adımları atacaklarını ifade ettiler. Bu durum, şirketlerin çevresel sorumluluklarını yerine getirmeleri ve yasal gerekliliklere uyum sağlamaları açısından önem taşımaktadır.
SB 253 ve SB 261 yasalarının Kaliforniya’da yasalaşmasıyla birlikte, eyalette faaliyet gösteren şirketler için önemli yeni yükümlülükler getirilmiştir. SB 253 yasası, şirketlerin tüm emisyonlarını şeffaf bir şekilde raporlamalarını zorunlu kılmaktadır. Bu yasa kapsamında, şirketlerin Kapsam 1,2, 3 emisyonlarını detaylı bir şekilde açıklamaları gerekmektedir. Kapsam 1 emisyonları, doğrudan şirket faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonları; Kapsam 2, satın alınan elektrik, buhar, ısı veya soğutma gibi dolaylı emisyonları; Kapsam 3 ise tedarik zincirindeki ve diğer dolaylı faaliyetlerden kaynaklanan emisyonları kapsamaktadır.
SB 261 ise, şirketlerin iklimle ilgili riskleri açıklamalarını zorunlu kılmaktadır. Bu yasa, şirketlerin iklim değişikliğinin iş operasyonlarına, finansal durumlarına ve uzun vadeli planlarına nasıl etki edeceğini değerlendirmelerini ve bu riskleri nasıl yöneteceklerine dair stratejilerini açıklamalarını gerektirmektedir. Şirketlerin, iklim değişikliğinin potansiyel etkilerini analiz etmeleri ve buna yönelik önlemler almaları beklenmektedir.
Bu iki yasa, emisyon takibini ve iklim risklerinin yönetimini geri çekme düşüncesini ortadan kaldırmakta ve şirketlerin daha sürdürülebilir ve şeffaf bir şekilde faaliyet göstermelerini teşvik etmektedir. Kaliforniya’nın bu adımı, küresel ölçekte sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki çabalara önemli bir katkı sağlamaktadır.
İsminin açıklanmasını istemeyen Baker Tilly danışmanlık ve muhasebe firmasında üst düzey bir lider, müşterilerinin büyük bir kısmının Enflasyon Düşürme Yasası’na, özellikle de Temiz Enerji Vergi Kredisi’nden yeni “teknolojiye nötr” krediye geçişe büyük önem verdiklerini belirtti. Bu lider, yasaların değişen dinamiklerinin ve sunulan yeni teşviklerin müşterileri için önemli fırsatlar sunduğunu ifade ederek, Enflasyon Düşürme Yasası’nın sektördeki etkilerini yakından takip ettiklerini vurguladı.
Kurumsal liderler, şirketlerinin dış sürdürülebilirlik sorunlarından nasıl etkilendiğini ve aynı zamanda toplulukların genel sürdürülebilirliğini nasıl etkilediğini değerlendiren bir metrik olan çift materyalite raporlamasının getirdiği risklere odaklanmaktadır. Bu bağlamda, yöneticiler, verilerin toplanmasına yardımcı olacak yeni prosedürlerin tüm şirkete entegrasyonunun zorluklarını da detaylandırmaktadır. Çift materyalite, bir şirketin yalnızca çevresel etkilerini değil, aynı zamanda toplumsal etkilerini de dikkate alarak, sürdürülebilirlik performansını daha kapsamlı bir şekilde ölçmeyi amaçlar. Bu nedenle, raporlama süreci, verilerin doğruluğunu sağlamak ve prosedürlerin etkili bir şekilde uygulanmasını garanti altına almak için titizlikle yönetilmelidir.
Yöneticiler genel olarak, mevzuat ve politikanın sürekli değişen doğasının işletmeler üzerinde istikrarsızlaştırıcı bir etki yaratabileceği konusunda hemfikir. Ancak, eyalet ve uluslararası düzeydeki açıklama yasalarının sunduğu tutarlılık, bu değişikliklerin kurumsal üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaktadır. Bu yasalar, işletmelerin karşılaştığı belirsizlikleri azaltarak, daha öngörülebilir ve istikrarlı bir iş ortamı oluşturulmasına yardımcı olmaktadır. Böylece, yöneticiler uzun vadeli stratejik planlamalarını daha güvenilir bir şekilde yapabilirler.