Geçtiğimiz on yılda bulut teknolojilerindeki hızlı büyüme, iş dünyasında devrim yarattı. Ancak bu büyüme, beraberinde enerji tüketimi gibi çevresel endişeleri de getirdi. Özellikle yapay zeka uygulamalarının artmasıyla birlikte bulut altyapısının enerji ayak izi giderek büyüdü. Bu durum, hem teknoloji şirketlerini hem de düzenleyici kurumları sürdürülebilir çözümler bulmaya yöneltti.
Yapay Zeka ve Bulutun Buluşması: Hem Fırsat Hem Tehdit
Yapay zeka, bulut teknolojileriyle birleştiğinde işletmelere benzeri görülmemiş bir inovasyon ve verimlilik potansiyeli sunuyor. Enerji sektöründe, yapay zeka sayesinde şebeke optimizasyonu, enerji tüketimi tahmini ve yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin kullanımı gibi alanlarda önemli gelişmeler kaydediliyor. Ancak, yapay zeka uygulamalarının gerektirdiği yüksek hesaplama gücü, enerji tüketimini artırarak çevresel bir yük oluşturuyor.
Sürdürülebilirlik, günümüzde tüm sektörler için öncelikli bir konu haline geldi. Özellikle Avrupa Birliği’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) gibi düzenlemeler, şirketlerin çevresel etkilerini şeffaf bir şekilde raporlamasını zorunlu kılıyor. Bu durum, şirketleri sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için yeni teknolojilere ve çözümlere yöneltti.
Bulut Teknolojileri ve Sürdürülebilirlik
Bulut teknolojileri, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için önemli bir araç olarak öne çıkıyor. Bulut hizmet sağlayıcıları, enerji verimliliği, su kullanımı ve atık yönetimi gibi konularda önemli yatırımlar yaparak daha sürdürülebilir veri merkezleri oluşturuyor. Ayrıca, FinOps ve GreenOps gibi yeni yaklaşımlar sayesinde bulut kaynaklarının daha verimli kullanılması ve maliyetlerin optimize edilmesi sağlanıyor.
Gelecekte, yapay zeka ve bulut teknolojilerinin birlikte çalışarak daha sürdürülebilir bir dünya inşa edeceği öngörülüyor. Şirketler, sürdürülebilirlik hedeflerini gerçekleştirmek için bu teknolojilere yatırım yaparak hem çevresel sorumluluklarını yerine getirecek hem de rekabet avantajı elde edecekler.
Bulut teknolojileri ve yapay zeka, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için önemli bir potansiyel sunuyor. Ancak bu potansiyelin tam olarak gerçekleşmesi için şirketlerin, düzenleyicilerin ve teknoloji sağlayıcılarının birlikte çalışması gerekiyor. Sürdürülebilirlik, artık sadece bir seçenek değil, aynı zamanda zorunluluk haline geldi.
Yapay zeka, enerji talebini azaltarak sürdürülebilirlikte önemli gelişmeler sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda şirketler için önemli tasarruflar yaratacak olan enerji dönüşümünü hızlandıracaktır. PwC ve Dünya Ekonomik Forumu tarafından yapılan araştırma, talep yönlü enerji eylemlerinin tüm ekonomik sektörlerde üretimden ödün vermeden enerji talebinde %31’lik bir azalma sağlayabileceğini göstermektedir.
Bu, işletmelerin verimliliği ve sürdürülebilirliği artırmaları için cazip bir fırsat sunuyor. Bulut teknolojisi, sürdürülebilir bir strateji için gerekli içgörülerin üretilmesinde yapay zeka ile birlikte en son teknolojiyi temsil etmektedir. Buna teknoloji kullanımı ve işlemeyi destekleyen veri merkezleri, değer zincirleri, performans yönetimi ve raporlama da dahildir.
Bu nedenle CIO, herhangi bir sürdürülebilirlik operasyonelleştirme ve raporlama girişiminde merkezi bir rol oynamalıdır. Araştırma, kuruluşların %91’inin CSRD gerekliliklerine yanıt verme sürecine ya halihazırda dahil olduğunu ya da teknoloji ekiplerini dahil etmeyi planladığını göstermektedir.
Bulut Bilişimde Enerji Tüketimi ve Karbon Emisyonlarının Azaltılması
Bulut altyapısı hızla büyümeye devam ediyor ve IDC 2024’te yıldan yıla %19,3’lük bir büyüme öngörüyor. Bu büyümenin temel itici gücü artık standart bulut geçişi değil. Bunun yerine, inovasyon ve verimliliği artırmak için iş yüklerinin modernleştirilmesi ve yapay zekanın (AI) benimsenmesidir.
Bu hızlı evrim hem fırsatlar hem de zorluklar sunmaktadır. Benzeri görülmemiş inovasyon ve verimliliği mümkün kılarken, aynı zamanda artan enerji talepleri gibi kritik çevresel endişeleri de beraberinde getirerek sürdürülebilir ve verimli uygulamalara duyulan acil ihtiyacı vurgulamaktadır.
Enerji sektörü, hem vaatleri hem de zorlukları açısından çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. GenAI kullanım durumları, şebeke operasyonlarının simülasyonunu ve optimizasyonunu destekleyerek genel güvenilirliği ve esnekliği artırabilir. Ayrıca GenAI, operasyonel verimliliği artırmak için hava durumu ve ekonomik faaliyet gibi unsurları hesaba katarak enerji tüketimi verilerinden içgörüler üretebilir. Bununla birlikte, GenAI’nin halihazırda gergin olan elektrik şebekelerinden gelen elektrikle çalışan muazzam enerji talepleri önemli bir zorluk teşkil etmektedir.
Yapay zeka, 2030 yılına kadar dünyadaki elektriğin %3,5’ini tüketebilir. GenAI’nin enerji tüketimi giderek daha acil bir sorun haline geliyor. MIT Technology Review tarafından vurgulandığı üzere, bazı gelişmiş modellerin önemli miktarda enerji tüketmesiyle birlikte, YZ’nin elektrik talepleri artmaktadır. Örneğin, bir YZ görüntü oluşturma modeli kullanarak 1.000 görüntü oluşturmak, gazla çalışan bir arabayı dört milden fazla sürmek kadar karbondioksit yayabilir.
Nature dergisinde yakın zamanda yayınlanan bir makale, yaklaşmakta olan bir zorluğun altını çiziyor: Yeni nesil GenAI sistemleri, tüm uluslar kadar enerji talep edebilir. Enerji tüketimindeki bu artış, gereken muazzam hesaplama gücünün yanı sıra işlemcileri soğutmak ve elektrik üretmek için gereken önemli miktarlardaki tatlı sudan kaynaklanmaktadır.
Bulut Hizmet Sağlayıcılarının (CSP’ler) altyapısının genişlemesi sektörün enerji ayak izini artırsa da, CSP’ler aynı zamanda tasarımlarına çevresel ilkeleri yerleştirerek bu zorlukların üstesinden gelmektedir. Örneğin bir CSP, su bazlı soğutma ihtiyacını tamamen ortadan kaldıran yeni nesil veri merkezleriyle öncülük ederek sürdürülebilir inovasyona olan güçlü bağlılığını ortaya koyuyor.
Diğer alanlarla paralellik kuracak olursak, kış ayında enerji şirketleri genellikle evlerdeki enerji tüketiminin optimize edilmesi konusunda tavsiyelerde bulunur. Bu sadece aylık enerji faturalarının azaltılmasına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda yerel olarak üretilen, daha yeşil enerji kaynaklarının kullanımını teşvik eder ve dış, genellikle fosil enerji kaynaklarına olan bağımlılığı azaltır.
Bu ilkeyi buluta uyguladığımızda ve GenAI’nin yoğun kapasite taleplerini göz önünde bulundurduğumuzda, BT altyapısı kullanımının optimize edilmesinin hem finansal hem de çevresel hedeflere nasıl ulaşabileceğini görebiliriz. İkincisi artık artan şeffaflık ve dolayısıyla yürürlüğe giren yeni sürdürülebilirlik raporlama rejimlerinin incelemesiyle. İşte bu nedenle bu tür uyumluluk çalışmalarını bir yük olarak değil, bir katalizör olmasa bile bir fırsat olarak görmelisiniz.