Uzmanlar, Türkiye’nin, Uzun Dönem İklim Yol Haritası ile emisyon azaltımı, yenilenebilir enerji, tarım ve atık yönetimi gibi kritik alanlarda önemli ve gerçekçi hedefler ortaya koyduğunu söyledi.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesi her geçen gün artıyor
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Bakü’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı’nda (COP29) Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele vizyonunu ortaya koyan Uzun Dönem Yol Haritası’nı açıkladı.
Türkiye’nin bu yılki emisyon miktarının yüzde 72’sinin enerji, yüzde 13’ünün tarım, yüzde 3’ünün ise atık sektöründen kaynaklandığı bilgisini veren Kurum, birincil enerjide yenilenebilir enerjinin payını yüzde 50’ye, nükleer enerjinin payını ise yüzde 30’a çıkarmayı, böylelikle ulusal çapta kullanılacak enerjinin yaklaşık yüksek 80’ini karbonsuz hale getirmeyi planladıklarını söyledi.
Tarımsal sulamada teknolojik kullanımın artırılacağını ve tarım topraklarının en az yüzde 10’unda organik tarım hedeflendiğini kaydeden Kurum ayrıca atık geri kazanım oranını yüzde 70’e yükselteceklerini ve Depozito Yönetim Sistemi makine ve altyapı kurulumunu 2025 sonuna kadar ülke genelinde uygulayacaklarını bildirdi.
Yol haritasındaki enerji hedeflerini değerlendiren Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) Başkanı Oğuzhan Akyener, Türkiye’nin enerji denklemini değiştirme konusunda ciddi bir çaba sarf ettiğini belirtti.
“Modüler ve mikro nükleer santrallerin devreye alınması gerekiyor”
Karbon emisyonlarının azaltılmasının milli enerji politikasıyla uyumlu bir şekilde ilerlediğini, bu hedefin aynı zamanda ekonomik büyüme ve enerji bağımsızlığına katkı sağladığını anlatan Akyener, Türkiye’nin nükleer enerjiye yoğunlaştığını ve bunun hem enerji bağımsızlığı hem de karbon emisyonlarını azaltma hedefinde önemli bir kaldıraç görevi göreceğini vurguladı.
Akyener, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genel enerji denkleminde yenilenebilir enerjinin payını yüzde 50’ye, nükleer enerjinin payını ise yüzde 30’a çıkarma hedefi zorlayıcı olacaktır. Bu oranlara elektrik dengeleri dahilinde ulaşmak daha erişilebilir olabilir. Türkiye’de, artan nüfusun yanında ekonomik büyüme ve dijitalleşme neticesinde önümüzdeki yüzyıl içinde enerji talebinin 2, elektrik talebinin ise 5 kat artmasını öngörüyoruz. Bu durumda, sadece büyük ölçekli konvansiyonel nükleer santrallerin değil, aynı zamanda modüler ve mikro nükleer santrallerin de devreye alınması gerekiyor.”
Türkiye’nin enerji sektöründe büyük bir dönüşüm gerçekleştirdiğine ve 2035 yılına kadar önemli hedefler belirlendiğine değinen Akyener, denizlerdeki rüzgar enerjisi potansiyelinin de önemli bir fırsat sunduğunu ifade etti.
Akyener, “Türkiye’nin kıyı bölgelerinde, özellikle İzmir ve Marmara Denizi’nde, enerji üretim merkezlerine yakın yerlerde rüzgar enerji santrallerinin kurulması büyük avantajlar sağlıyor. Projeksiyonlarımıza göre, 2070’lere gelindiğinde, Türkiye’nin denizlerindeki rüzgar enerjisi üretim kapasitesi, karadaki üretimini geçecek” diye konuştu.
Türkiye’nin hedeflerini Avrupa ülkeleri ile kıyaslayan Akyener, şunları söyledi:
“Uzun vadeli hedefler makro planlamalar için önemlidir fakat aynı oranda gerçekleşmesi beklenemez, hesaba katılamayan değişkenler dinamikleri etkileyebilecektir. Avrupa ülkeleri dahi kurguladıkları uzun vadeli enerji dönüşüm hedeflerine yüzde 30’ların altında başarı oranlarıyla erişebilmiştir. Dolayısıyla Türkiye koyduğu enerji dönüşüm hedeflerinde yüzde 50 oranında bir başarı elde edebilirse, bu çok önemli bir adım olacaktır. Çünkü bu gelişmiş batılı ülkelerin bile ulaşamayacağı bir hedeftir.”
“Modern yöntemlerle, sulanan alan 2 katına çıkarılabilir”
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, tarım sektöründeki ana emisyon kaynaklarını, hayvancılık kökenli metan, gübre, üre uygulamaları, tarımsal atıklar ve çeltik üretimi uygulamaları olarak sıraladı.
Türkiye’nin tarımda kullandığı suyun yaklaşık 45 milyar metreküp ile toplam kullanım içinde yüzde 75 paya sahip olduğunu hatırlatan Demir, “Yaklaşık 24 milyon hektar alan ekilebilir tarım arazisidir. Bu alan içerisinde ekonomik olarak sulanabilir miktar ise yaklaşık 8,5 milyon hektar olarak literatürde veriliyor. Ancak yeni ve modern sulama yöntemleriyle bu alan en az iki katına çıkarılabilir” dedi.
Gelecek hedefleri arasında su tasarrufu, kısıtlı su kullanımı, modern sulama yöntemleri ile sulama randımanlarının iyileştirmesinin bulunduğunu ifade eden Demir, bu amaçla açık sulama sistemlerinden vazgeçilmesi ve suyun bitkilerin köklerine doğrudan verilmesi sağlanarak su kaybının en aza indirilmesi gerektiğinden bahsetti.
Demir, yüzde 10’luk organik tarım hedefine ilişkin “Avrupa Birliğinin 2030 yılında yüzde 25 organik tarım hedefi bulunuyor. Ülkemiz mevcut şartlarda 2023’te konulan yüzde 5’lik hedeflere henüz ulaşamamıştır. Buna karşın 2053 yılı için konulan yüzde 10’luk organik tarım hedefi oldukça gerçekçi ve uygulanabilir bir hedeftir. Bu amaçla tarımda yeniden yapılanma, profesyonel tarıma geçiş ve tarımsal kalkınma hedeflerinin güncellenmesi gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Depozito Yönetim Sistemi’nde iş birliği çalışmalarını sürdürüyoruz”
Geri Dönüşümcüler ve Geri Kazanımcılar Derneği (GEKADER) Başkanı Fatih Eren, Uzun Dönem İklim Yol Haritası hedeflerini çok yerinde bulduklarını, Paris Anlaşması kapsamında zaten bu hedefe doğru hızlı bir şekilde ilerlendiğini söyledi.
Atık yönetimi, toplam emisyonların içinde küçük bir paya sahip olmasa dahi etkili bir geri dönüşüm ve atık azaltma stratejisinin önem arz ettiğinin altını çizen Eren, atık işleme, bertaraf edilme ve geri kazanım miktarlarına ilişkin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine atıfla şu bilgileri verdi:
“2020’de 127,4 milyon ton atık işlenmiş, 78,3 milyonu bertaraf edildi ve 49,1 milyon ton geri dönüşüm yöntemleriyle ülke ekonomisine kazandırıldı. 2022 yılından yüzde 4,5’lik artışla 133,2 milyon ton atık işlendi, bu atıkların 81,4 milyon tonu atık bertaraf tesislerine gönderilirken en önemli kısmı olan geri kazanım oranımız iki yıl öncesine kıyasla yüzde 5,4’lük farkla 51,7 milyon tona yükseldi.”
Depozito Yönetim Sistemi’nde projeye dahil olarak iş birliği çalışmalarını sürdürdüklerini bildiren Eren, “2025 yılında devreye alınması planlanan sistemle ilgili sahada henüz altyapı çalışmalarının tamamlanmadığını görüyoruz. Biz bu alanda tüm saygın üyelerimizle, bilgi ve birikimimizi aktarmaya hazırız” değerlendirmesinde bulundu.