Yeşil dönüşümde inşaat sektörü ne yapacak?
COP 29 Konferansı’nın başladığı bugünlerde inşaat sektörünün çatı kuruluşu olan Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB), Türkiye’nin yeşil dönüşüm ve sürdürülebilirlik hedeflerine bir kez daha dikkat çekiyor. TMB Başkanı M. Erdal Eren, “Geçmiş deneyimler ışığında, bu sürecin gönüllülük esasına dayalı olarak istenilen hızda ve yaygınlıkta başarıya ulaşılması zor görünüyor. Ülkemizde yeşil dönüşümü gerçekleştirmek ve 2053 yılında karbon net sıfır hedefine ulaşabilmek için devletimizin ceza veya teşvik sistemini getirmesi gerekmektedir.” dedi.
Başta küresel ısınmayla mücadele olmak üzere iklim değişikliği ile ilgili birçok önemli konunun ele alınacağı COP29 Konferansı’nın Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de başlamasıyla birlikte yeşil mutabakat ve sürdürülebilirlik çalışmalarının önemi bir kez daha ön plana çıktı.
Türkiye’nin yeşil dönüşüm ve sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda inşaat sektöründe öncü adımlar atan Türkiye Müteahhitler Birliği’nden (TMB) 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi için gönüllülük esasıyla başarının sağlanamayacağı nedeniyle teşvik ya da ceza sisteminin getirilmesi önerisi paylaşıldı.
“2050’de nüfusun üçte ikisi şehirlerde yaşayacak”
Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması ve Glasgow İklim Mutabakatı’na taraf olmasıyla, inşaat, enerji, sanayi, ulaşım, tarım ve atık yönetimi gibi sektörlerde kapsamlı iklim politikaları belirlendiğini ifade eden TMB Başkanı M. Erdal Eren, “İnşaat sektörü, küresel iklim krizi ile mücadele konusunda öne çıkan sektörlerden biridir. Dünya servetinin büyük kısmını temsil eden küresel inşaat sektörü, konu iklim değişikliği olunca “uyuyan dev” olarak tanımlanmaktadır.
Binalar ve inşaat-yapım süreçleri küresel karbon emisyonunun %40'ını oluştururken, binaların işletim dönemlerinde kullanılan enerjinin sebep olduğu emisyonlar %28’lik bir dilime sahiptir ve geri kalan %11’lik kısım binaların yaşam döngüsü içerisinde kullanılan malzeme ve inşaat işlerinden kaynaklı karbondan gelmektedir. Dünya Bankası'nın yaptığı bir projeksiyona göre, 2050 yılında dünya nüfusunun üçte ikisi şehirlerde yaşayacak ve küresel enerji tüketimi ile sera gazı emisyonlarının %70'inden fazlası kentlerden kaynaklanacaktır. Bu durum sektöre önemli bir sorumluluk getirmektedir.” dedi.
‘Yapı malzemeleri sektörü öncelikli alan”
Yeşil dönüşüm sürecinde yapı malzemeleri sektörünün önemine dikkat çeken TMB Başkanı M. Erdal Eren, “Yeşil Mutabakat kapsamında yapı malzemeleri sektörü Avrupa Komisyonu tarafından öncelikli alan olarak belirlenmiştir. AB atığının %30’unun, enerji tüketiminin %40’ının, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının ise %36’sının kaynağı olarak yapı malzemeleri sektörü gösterilmektedir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın genel çerçevesi içinde yer alan “enerji ve kaynak verimli inşaat ve renovasyon”, “temiz ve döngüsel ekonomi için sanayiyi mobilize etmek” ve “sürdürülebilir ve akıllı ulaşıma geçişi hızlandırmak” başlıkları, inşaat ve inşaat malzemeleri sektörünü doğrudan ilgilendirmektedir. Bu başlıklar kapsamında; bina inşası ve kullanımı sırasında enerji tüketimi kaynaklı karbon emisyonlarının azaltılması ile inşaat malzemeleri sanayisinde enerji verimliliği, karbonsuzlaştırma, döngüsel kaynak kullanımı konuları ön plana çıkmaktadır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ve bununla ilgili olarak ülkemizce hazırlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı çerçevesinde yer alan sınırda karbon düzenlemeleri, yeşil ve döngüsel ekonomiye geçiş ve iklim değişikliği ile mücadele gibi unsurların hayata geçirilmesinde, inşaat malzemeleri sanayisinin ve genel olarak inşaat sektörünün önemli bir rol üstleneceği açıktır.
Küresel olarak endüstriyel üretimlerden kaynaklanan doğrudan karbon emisyonlarında; çimento, demir-çelik, kimya/petrokimya ve alüminyum gibi inşaat malzemeleri sanayi sektörleri öne çıkmaktadır. Bu sektörler başta olmak üzere inşaat malzemeleri sanayisinin Yeşil Mutabakat’ın getirmekte olduğu karbon emisyon düzenlemelerine uyumu için yeşil dönüşümü, acil ve öncelikli bir husus olarak ortaya çıkmaktadır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı bir taraftan Avrupa’daki mevcut yapı stokunu iyileştirme veya yenileme yoluyla daha enerji verimli hale getirerek dekarbonizasyonu hedeflerken diğer taraftan AB Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS) ile Avrupa’da üretilen endüstriyel ürünlerin, sınırda karbon düzenleme mekanizması ile de Avrupa’ya dışarıdan girecek ürünlerin karbon ayak izlerinin azaltılmasını amaçlamaktadır. AB Emisyon Ticaret Sistemi’ne benzer karbon piyasa mekanizmalarının ülkemizde de hayata geçirilmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir.
AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu tarafından inşaat sektörünün yeşil ve dijital dönüşümünü hızlandırmayı hedefleyen Yapı Malzemeleri Tüzüğü taslağı üzerinde 13 Aralık 2023 tarihinde geçici uzlaşıya varılmıştır. Geçici anlaşma, eski yasal çerçeveden yenisine geçiş için 2039 yılına kadar sürecek 15 yıllık bir geçiş dönemi önermektedir. Bu kapsamda yapı malzemeleri sektörünün bu süreyi iyi değerlendirmesi ve gerekli adımları bir an önce atması elzemdir.” ifadelerini kullandı.
‘Türk ürünlerinin AB’ye ihracatı zora girebilir’
TMB’nin, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi doğrultusunda “Ulusal Katkı Beyanı” ve “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” kapsamındaki çalışmalara katılmaya devam ettiğini kaydeden Başkan Eren, şöyle devam etti: “Bu zorlu dönüşüm sürecinde, kamu ve özel sektörün sürekli ve yakın iş birliği içinde çalışması gerektiğini düşünüyoruz. İnşaat sektöründe de dönüşümün sağlanabilmesi için tüm paydaşların koordinasyon içinde aynı hedefe odaklanması önemlidir. Yapılaşma süreçlerindeki bu radikal dönüşümün özel sektör tarafından hızlı ve etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesinde finansman temininin önemi büyüktür.
Geçmiş deneyimler ışığında, bu sürecin gönüllülük esasına dayalı olarak istenilen hızda ve yaygınlıkta başarıya ulaşması zor görünüyor. Ülkemizde yeşil dönüşümü gerçekleştirmek ve 2053 yılında karbon net sıfır hedefine ulaşabilmek için devletimizin ceza veya teşvik sistemini getirmesi gerekmektedir.
Aksi halde özellikle ‘Yeşil Mutabakat’ nedeniyle Türk inşaat sanayi malzemelerinin AB ülkelerine ihracatı zora girecek, Türk müteahhitlerimiz AB ülkelerinde proje üstlenseler dahi Türk ürünlerini kullanmaları mümkün olmayacaktır. Sektörümüz de bu yeni döneme adapte olmak için çalışmalarını sürdürmektedir.”